Tüm annelerin anneler günü kutlu olsun ben bu gün kutlamak istemedim annemin mezarına gidip elimden geldiğince dua ettim. Size tanıdığim üç annenin hayatından kısa kesitlerlerle hikâyesini yazmaya çalıştım..
Ayşe Hanım;
Ayşe hanım, köyde doğup büyümüş. 13 bilemedin 14 yaşında ise yaşı büyütülüp evlendirilmiş. Çok da iyi bir
kocası varmış Osman bey, Osman bey 1960 lı yıllarda Ankara ya gelip önce A. O. Çiftliğinde sonrada
devlet işine girip çalışmaya başlamış. En kısa zamanda da eşini getirmiş bu arada 2 kız 1 erkek çocukları
olmuş. Ankara nın kenar semtlerinin birinde yokuşun başına bir gecekondu
yaptırabilmişler . O zamanlar en az maliyete getirebilmek için kendileri
taşımışlar yokuşun tepesine kerpici
çimentoyu suyu . Ayşe hanım köyden alışıkmış sırtında yük taşımaya hiç
gocunmamış bile..Derken bir gün büyük kız menenjit hastalığına yakalanmış, hastalık teşhisi konana kadar Ayşe hanım
sırtında banliyö treniyle getirip götürmüş hastaneye.. Kızı ölmeden önce erkek
kardeşini çok özlediğini, görmek istediğini söylemiş anneciğine o da hiç
kırmamış yeterki kızı istesin.. almış oğlunu sırtına tutmuş yine banliyö trenin
yolunu göstermiş hastane bahçesinden kızının oda penceresinden bakan solgun yüzüne.
Kız kurtulamamış. 12 yaşında hayatının baharında veda etmiş sevdiklerine.. Baba
ve komşuları cenazeyi alıp kendilerince o zamanın parasızlığından mıdır yoksa
cahillikten midir bilinmez Asri mezarlıkta gösterilen kimsesizler bölümüne
defnetmişler. Yıllarca Osman bey Ayşe
hanımı mezara götürmek istememiş çünkü hep’’ götürsem ne gelir elden artık
giden geri gelir mi ‘’der onu avuturmuş kendince..
Ayşe hanım onun acısıyla yanarken diğer kızının çocuk felci
olduğunu öğrenmişler. Tedavi edilmiş edilmesine ama kızının bir kolu felçli
kalmış anne yine sırtında hastane hastane derman aramış.
Bir gün Osman Bey, in
Genel müdürü eşini de işe alalım seninle
gitsin gelsin diye teklifte bulunmuş Osman bey bunu söylediğinde Ayşe hanım
oturup ağlamış çıkışmış kocasına köylü aklıyla ‘’ sen beni besleyemedin mi, eğer
besleyemeyeceksen bindir babamın evine
yolla beni ‘’demiş .
Bir kızları daha olmuş, kızlar liseyi, erkek çocuk
mühendislik fakültesini bitirmiş. Büyük kızın fırtınalı evliliği yüzünden Ayşe
hanım çok sıkıntılar yaşamış.. Köyden gelen erzakın yarısını, kışın ortasında
biten odununu hatta kok kömürünü bile kendi
diktiği Pazar çantasıyla sırtında banliyö treniyle kızının oturduğu semteki evine
taşırmış..Yıllarca böyle devam etmiş ..üç çocukla büyük kız 18 yıllık varlıklı
bir evliliği beş parasız kalarak bitirmek zorunda kalmış.
Erkek çocuk
evlenipte birlikte oturmaya karar verilince Osman beyin zor gönlünü yapıp bir
daireye taşınmışlar.. Böylece gecekonduya da büyük kızı oturtmuşlar. İki sene
sonra askerliğini yapan ve işe giren büyük
oğluyla birlikte büyük kız diğer iki çocuğuyla
ani bir kararla başka bir eve taşınmışlar.
Oğlununun da kooperatif evi bitipte taşınmak
istediklerinde onlarla gitmeyi kabul
etmeyip gecekonduya tekrar gidip oturmak
istemiş Osman Bey, 1998 de artık yokuşun
tepesindeki gecekonduya çıkamayan Osman
bey oğlunun desteğiyle alınan yeni eve taşınacakları hafta vefat etmiş. Ayşe hanım ın eşyaları yeni eve konmuş ama
oğluyla geliniyle torunlarıyla birlikte tekrar yaşama tutunmaya başlamış. Rahatmış
torunları onu, o da torunlarını çok severmiş..Oysa Ayşe hanım, her ikisine de
Osman beyden bağlanan az bir maaaşla çok istemiş büyük kızıyla birlikte kendi aldıkları yeni evde yaşamayı. Ama artık herkesin hayatı kendine
olduğundan iki kere denense de tat dökmemiş..Böylece o günlerden itibaren aralarında
bir hoşnutsuzluktur başlamış. Aslında
kayda değer bir sorun da yokmuş sadece biraz empati..
Şimdilerde Ayşe hanım emeklerinin hiçe sayıldığını büyük kızının
ve torunlarının arayıp sormadıklarını , büyük kız ise annesinin kendisini
diğerleri kadar sevmediğini ona destek çıkmadığını düşünüp duruyorlarmış..
-------------------------
ELİF hanım;
Sivaslı Elif hanım Uzun boylu atletik yapılı ve pos bıyıklı Hüseyin beyle evlenmiş çok sevmişler
birbirlerini. Elif hanım biraz arsızmış ama sorun olmazmış aralarında. Beş erkek evlat dünyaya getirmişler, onları kıt kanaat maaşlarıyla yetiştirmişler . Büyüyüp
gençlik çağına gelen oğullardan birisi
sağ sol davası yüzünden haksız yere hapse atılmış. Yirmi yıla mahkum olmuş.
Onun küçüğü de abisinin intikamını almak için girmiş işin içine o da işlemediği
bir cinayetten tutuklanmış ve karar müebbet
hapis cezası olmuş . Diğerleri evlenip her biri bir yere savrulmuş, Elif hanım
üzüntüden şeker ve tansiyon hastası olmuş çok sevdiği karpuza gözü düşermiş de
yemezmiş şekeri yüzünden .
Bir zaman sonra guatr denen hastalık yüzünden ameliyatı olmasına karar verilmiş. Yanlış ameliyat
yüzünden nefes borusu ve ses telleri zarar görmüş , sonrasında gırtlağını
delmişler ve oraya takılan küçücük bir huni gibi alet sayesinde konuşmaya
başlamış Elif hanım..
Buna alışmaya çalışırken banyo da başından aşağıya kaynar su dökülmüş
tüm saçları olduğu gibi sıyrılıp inmiş Elif hanımın. Hep bir peruğu olsun
istermiş. Çok Zengin ve varlıklı olan ablası da bunlarla ilişkiyi tamamen
kesmiş.
Hüseyin bey ve diğer oğullar defalarca iki oğul yüzünde
sorguya çekilmişler hatta sabah girdiği karakoldan gece yarısı çıkan Hüseyin
bey cebinde para olmadığı için karakoldan evine defalarca yayan yürümek zorunda
kalmış yine de Allaha hiç isyan etmemiş.
20 yılı dolan oğul, 20 yaşında girdiği hapisten 40 yaşında bembeyaz saçlarla çıkmış..
Önce yeni bir hayat başlayacak sanmışlar Elif hanımla Hüseyin bey, ama sandıkları kadar kolay değilmiş çıkan oğul
için dışardaki hayat. Önce evermişler ama iş bulamamış bu seferde..Almış
karısını iş bulabileceğine inandığı başka bir uzak memlekete taşınmış.Kalmış
Hüseyin beyle Elif hanım yine tek başlarına..Şimdilerde Elif hanım yine çok
üzgün çünkü artık Hüseyin beyin kalbi teklemeye başlamış üstelik birde banyo da
düşüp kolunu kırmış. Elif hanımın şekeri de tansiyonu da yükselivermiş
üzüntüyle.
Şimdilerde 90 küsur yaşındalar, Elif hanımın da Hüseyin
beyinde tek isteği içerdeki oğullarının gidebilecekleri kadar yakında bir yere nakledilmesi, ölmeden dünya gözüyle
onu görebilmeleri..
--------------------
İkbal hanım;
İkbal hanım çok güzel bir Boşnak kızıymış eşi Ali bey’de
boylu poslu güler yüzlü ve yakışıklı bir delikanlıymış. Ali beyin ablası ve
İkbal hanımın ağabey evli olduklarından artık sıkça görüşülüyor ve aralarındaki
aşk da güçleniyormuş derken evlenmişler.
Bu evlilikten iki kız iki oğulları olmuş. Büyük kız çok güzelmiş ve bu
güzelliği göze gelmiş yüksek ateşle havale geçirip hastalanmış sonrasında
beyinde hasar oluşmuş ve güzel kız yaşıtlarından 8-10 yaş geriden gelişmeye
başlamış konuşamıyormuş da. Büyük abi ona o da abiye çok düşkünmüş.. Gel zaman
git zaman Ali bey üzüntüyle kendine
çıkış yolu arayışlarına başlamış. Yanlış arkadaşlarla tanışıp at yarışlarına
merak salmış ve İkbal hanımı evde sorunlarıyla başbaşa bırakır olmuş. Evini
çocuklarını ihmal etmeye başlamış.
İkbal hanım artık aşırı titiz ve oldukça asabi
bir kadın olmaya başlamış. Bununla birlikte zaman zaman yüksek tansiyon da kendini gösterir olmuş. Titizlik
hastalık boyutlarındaymış . Evinin içini
dışını günde üç öğün temizler yıkar herşeyleri
kırklar yeniden serer, akşama tekrar aynı şeyleri yaparmış Liseyi
bitiren büyük oğul evin geçimin neredeyse tamamen üstlenmiş. Annenin derdi
oğlunu iyi bir kızla başgöz etmekmiş ve Allah gönlüne göre de gelin vermiş ..Güzel
kız, annenin dizinin dibinden ayrılmayan
tır şoförlüğü yapan abinin y de yolunu gözleyen genç bir kızmış artık Annenin tek
kaygısı kendisine bir şey olursa kızının ortada kalmasıymış oysa abi kendine ve
annesine bu konuda büyük söz vermiş.
Bir gün korkulan
olmuş İkbal hanım yüksek tansiyondan beyin kanaması geçirmiş. Birkaç gün
sonrada gözü açık olarak hayata veda etmiş . Ali bey de bundan sonra iflah
olmamış bir süre sonra o da bu dünyadan göçüp gitmiş Abi ve karısı kız kardeşi
yanlarına almışlar hem maaşı da varmış güzel yüzlü kızın.. diğer kardeşler
bakmak isteselerde abi vermemiş güzel kızı .
Teyzeme allahtan rahmet diliyorum elif teyzeye en kısa zamanda kırmızi bır hırka alıp ziyaretine gideceğim, Ayşe
Hanım kayinvalidem onunda ellerinden öpüyorum..